Satranç Eğitimi

  1. Giriş
  2. chevron_right
  3. Satranç Eğitimi

SATRANÇ EĞİTİMİ

Her anne ve baba çocuğunun bedensel, zihinsel ve duygusal olarak gelişmesini ister. Bu nedenle pek çok anne baba çocuğunu sportif bir aktiviteye veya sosyal bir etkinliğe gönderir. Bunda amaç çocuğun gelişimi yanında çevresini daha iyi tanıması, daha iyi iletişim kurması ve sosyal yönünü daha fazla geliştirmesidir. Sportif faaliyetler ve sosyal etkinlikler bunun bir aracıdır. Satranç sporunun da bu alanda farklı ve özel bir önemli vardır. Satranç sporunun bu konudaki yeri farklıdır Bunun böyle olmasını doğaldır. Çünkü satranç ile yaşam arasında hiçbir oyuna nasip olmayan bir benzerlik vardır. Diğer sporlar ile yaşam arasında da benzerlikler kurulmaya çalışılmış, bu konuda kitaplar hatta filmler de çekilmiştir. Ama hiç birinin yaşama benzerliği satranç kadar olamaz Çünkü satranç, pek çok spor gibi hayattan kopuk yapay olmayıp bizzat hayatın gerçeklerinden esinlenerek ortaya çıkmış bir oyundur. Yaşamda var olan ve hep var olacak mücadelenin tahta üzerinde anlatımıdır. Benjamin Franklin ‘Satranç bir tür yaşam, yaşam bir tür satrançtır.’ Diyerek bu benzerliği dile getirmiş. Satranç milli takım eski antrenörü Vasikov ise bu benzerliği ‘Büyük hayatın küçük bir modeli’ olarak tanımlamıştır.

Akla şu soru gelebilir, Satranç ile yaşam arasında benzerlik olmasının satranç oyuncularına, çocuklarımıza faydası nedir? Satrancın çocuk eğitiminde katkısının önemi burada yatmaktadır. Madem ki yaşam ile satranç arasında bu kadar benzerlik vardır. Madem ki satranç hayatın küçük bir modelidir. Bu modeli iyi kavramak, hayatı tanımaktır. O halde gerçek yaşamda uygulamak istediklerimiz için bu modelden yararlanabiliriz. Öğrenmeyi Öğretme aracı olarak kullanabiliriz.

Çocuk eğitiminde satrancı bir araç olarak kullanıp, hayata yönelik mesajlarımızı satranç modeli üzerinden verebiliriz. Biz bunu yapmasak bile oyunun felsefesini kavramaya başlayan çocuk satranç için değerli olanın, hayat içinde geçerli olacağını anlayacaktır.. Bu konuda satranç öğretmenlerine de büyük görev düşmektedir. Satranç sadece bir oyun olarak düşünülmemeli, ardındaki düşünce birikimi, felsefesi uygun dozlarda çocuğa verilmelidir. Bu şekilde bu oyundan arzu ettiğimiz maksimum faydayı sağlamış oluruz.

Çocuklarımıza iyiyi kötüyü, neleri yapıp neleri yapmaması gerektiğini didaktik bir anlayış içinde öğretmeye çalıştığımızda bunun pek yarar sağlamadığı gibi itici de geldiği bir gerçektir. Oysa satranç, oyun içinde yapılacak bir hamlenin oyunu nasıl şekillendireceğini, oluşan yeni durumun ne gibi sonuçlar doğurabileceğini bir neden-sonuç ilişkisi içinde ortaya koyar. Bunun sonucunda çocuk günlük hayatta yapacağı davranışların satrançta olduğu gibi bazı sonuçları olabileceği gerçeğini kavrar. Onları çevrelerine karşı daha sorumlu olmaya yöneltir.